The Pierre Berge-Yves Saint Laurent Vakfı ve Petit Palais, Paris Güzel Sanatlar Müzesi'nin işbirliğinde düzenlenen bu sergide 15 farklı temadan oluşan odalarda Yves Saint Laurent'in kariyerinde önemli kilometre taşlarını oluşturan 300 adet haute couture ve hazır giyim ürünü sergileniyor.
Kendi markasını kurduktan sonra adeta moda devrimi yaratan tasarımcının kuralları yıkan parçalarının sergilendiği bölüme geçiyoruz. ''Gender Revolution'' isimli bu bölümde kadın silüeti algısını değiştiren, erkeklerden ödünç aldığı ve kadınlara giydirdiği pantalon, safari ceketi ve tulum gibi tasarımlarının örneklerini görüyoruz. Tasarımcının yarattığı bu devrimi duvarda yazan şu cümleler en iyi şekilde açıklıyor; ''Coco Chanel gave women freedom, Yves Saint Laurent gives them power.''
Diğer bölüme geçtiğimizde ''Yves Saint Laurent and Women'' başlığı altında markanın sadık müşterileri olan kadınların giydiği ve markanın stilini en iyi yansıttığı kıyafetler bizi karşılıyor. Lauren Bacall ve Paloma Picasso'nun davetlerde giydiği, Catherine Deneuve'nun ''Belle de Jour'' filminde arz-ı endam ettiği ikonik parçalar sergileniyor. Ünlü aktris bir Yves Saint Laurent tasarımı giymeninin ne hissettirdiğini şöyle açıklamış; '' In a dress by Yves Saint Laurent one would need to be naked. This would be the only way to appericiate both sides of the fabric.''
''Summer 1971, The Scandal of a Collection'' da ise 40'lı yıllara göz kırpan ve moda otoriteleri tarafından yerden yere vurulan koleksiyonunun en can alıcı parçalarını görebiliyoruz. Moda dünyasında şok etkisi yaratan, fakat diğer yandan da tasarımcının popülerliğini arttıran koleksiyondaki yeşil kürk ve transparan gece elbisesi bu bölümde bulunuyor.
''Imaginary Journeys'' de tasarımcının tanımadığı ülkeler için hayal dünyasını nasıl harekete geçirebildiğini görebiliyoruz. Bu bölümde Yves Saint Laurent'in İspanya, Rusya, Çin, Hindistan, Afrika, Japonya ve Fas'a yaptığı zihinsel yolcuklarının en iyi örnekleri sunuluyor. Tasarımcı bu yolculuklarını şu cümleler ile açıklamış; '' I hate travelling. If a read a book about India, with photos, or Egypt, where I've never been, my imagination runs away with me. That's how I make my most marvellous voyages.''
''Through the Looking Glass of Art'' bölümünde; resim ile modayı birleştirdiği, kendi deyimi ile bu iki sanat arasında dialoglar yaratan eserleri görebiliyoruz. Mondrian, Picasso, Van Gogh ve Matisse'in tablolarından ilham aldığı tasarımlar sergileniyor.
''The Last Ball'' adı verilen son bölümde ise; geçmiş dönemlerin balo salonlarına, şaşalı partilerine, şık ve zarif giyinimli bayanlarına duyulan nostalji anlatılıyor. Bu devasa salonun merdivenlerine tek tek dizilmiş mankenlerin gece kıyafetlerini incelerken, kendinizden geçiyorsunuz. Başımızı diğer tarafa çevirdiğinizde ise; onlarca farklı smokin örneğinin sergilendiği heybetli duvarı görünce büyülenmiş gibi oluyorsunuz.
Moda severlerin mutlaka görmesi, moda okuyan veya sektörde çalışan kişilerin kaçırmaması gereken bir sergi. Küçük çapta moda tarihi dersi veren bu sergi için bile Paris'e gidilebilir...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder